14 Temmuz 2024 tarihinde, İstanbul’da Suudi mevkidaşı Faysal bin Ferhan ile düzenlediği ortak basın toplantısında, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Türkiye’deki Suriyelilerin zorla sınır dışı edilmesine dair herhangi bir “iddia”yı reddederek, “Buradan ayrılmaya gönüllü olmadıkça hiç kimseyi zorlamayacağız. Bu konuyla ilgili yapılan kışkırtıcı iddiaların hiçbir geçerliliği yoktur.” dedi.
Türk bakanın iddiaları, Türkiye’nin Gaziantep şehrinde 2024 yılının Haziran ayı sonunda başlattığı geniş çaplı “güvenlik operasyonu”nun ardından geldi. Bu operasyon kapsamında, şehirdeki pazarlar, alışveriş merkezleri, mağazalar ve toplu taşıma araçlarında 60’tan fazla kontrol noktası kuruldu, bu da “TelevizyonSuriye” sitesinin şehir içindeki kaynaklara dayandırdığı haberde belirtildi.
Aynı bağlamda, “Enab Baladi” gazetesi, yasal belgeleri olan Suriyelilerin bile şehirde artan korkularına dikkat çekti. Çünkü “geçici koruma/kımlık” sistemine tabi olan bazı kişilerin, yakalandıkları anda belgelerinin olmaması nedeniyle, Türk polisinin zorla geri göndermeyi engelleyen (Madde 6) yasal hükümleri ihlal ederek sınır dışı edildiği bilgisi yayıldı.
Ayrıca, beş yaşındaki bir Türk kız çocuğuna Suriyeli bir mültecinin tacizde bulunduğu yönünde yanlış bir bilginin yayılmasının ardından, Kayseri’de Suriyelilere ait mülklere karşı eşi benzeri görülmemiş geniş çaplı saldırılara yol açan “Kayseri Olayları”nın ardından, 18 Temmuz 2024 tarihinde Karar Haber gazetesi, Mazlumder adlı Türk insan hakları örgütünün başkanı Ahmet Taş’ın açıklamalarını yayınladı. Ahmet Taş, Türk yetkililerin, haklarında şikayetler olduğu gerekçesiyle yaklaşık 150 Suriyeli aileyi Kayseri’deki bir gözaltı merkezinde tutukladığını ve bu aileleri Suriye’ye sınır dışı etmek amacıyla gözaltına aldığını söyledi. Daha sonra “Syrians for Truth and Justice” kuruluşu, görüştüğü kaynaklardan, bu ailelerden bazılarının gerçekten zorla Suriye topraklarına sınır dışı edildiğini doğruladı.
Buna ek olarak, “Syrians for Truth and Justice” kuruluşu, Suriye toprakları ile Kuzey Suriye bölgeleri arasındaki sınır kapılarından sorumlu yetkililerden istatistikler elde etti. Görüşülen kaynaklar, Türk hükümetinin 2024 yılının ilk 7 ayında yaklaşık 57.000 kişiyi sınır dışı ettiğini belirtti. Sınır dışı edilenlerin sayısı “Tel Abyad” sınır kapısından 12.016, “Bab al-Hawa” sınır kapısından 14.603, “Bab al-Salamah” sınır kapısından 18.601 ve “Cerablus” sınır kapısından 11.852 kişi olarak kaydedildi.
Dikkate değer, Bab al-Salamah sınır kapısının işleyişine aşina olan bir kaynak, 2023 yılında “Syrians for Truth and Justice” kuruluşu, Türk yetkililerin sınır kapılarına “zorla sınır dışı etme” terimini kullanmamaları ve bunun yerine “gönüllü geri dönüş” terimini kullanmaları yönünde doğrudan talimat verdiklerini bildirdi. Bir süre sonra ise bu terimin de değiştirilip “Türkiye topraklarından ayrılma” olarak kullanılması gerektiği, bunun “zorla geri gönderme, gönüllü geri dönüş ve kaçakçılık girişimleri sonrası geri gönderme” gibi çeşitli kategorileri kapsadığı belirtildi.
Türk bakanın açıklamaları, “Syrians for Truth and Justice” kuruluşu, geçici koruma kartlarına sahip olmalarına rağmen zorla Türkiye’den sınır dışı edilen Suriyeli mültecilerden aldığı doğrudan tanıklıklarla elde ettiği bilgilerle çelişmektedir ve bu da bakanın açıklamalarının geçersiz ve doğru olmadığını ortaya koymaktadır. Ayrıca, Mart 2024’te “Human Rights Watch” kuruluşu, binlerce Suriyelinin Türkiye’den “kötü insani koşulların” hüküm sürdüğü bölgelere sınır dışı edildiğini ve aynı zamanda “gönüllü geri dönüş” belgelerini imzalamaları için üzerlerinde baskı kurulduğunu belgeledi. Bu durum, Türk bakanın Suriyeli mültecilerin zorla sınır dışı edilmediğine dair açıklamalarıyla çelişmektedir.
“Syrians for Truth and Justice” tarafından elde edilen tanıklıklar, zorla geri gönderilenlerin yaşadığı geri dönüş süreçlerinin, onların Türkiye’deki ailelerinden ayrılmalarına ve Kuzey Suriye’de iş bulamama için zorluklarla karşı karşıya kalmalarına neden olduğunu de ortaya koyuyor. Kaynaklar, gözaltında tutuldukları süre boyunca çocuklar ve kadınlar da dahil olmak üzere bütün ailelerin Kuzey Suriye’ye zorla geri gönderilmek amacıyla gözaltında tutulduğunu gördüklerini belirtti.
Suriye örgütleri, Suriyeli mültecilere yönelik şiddet ve kışkırtma eylemlerini ortak bir bildiriyle kınadı ve Türk hükümetini insan hakları, özellikle de topraklarında bulunan mültecilerin ve yerinden edilmiş kişilerin haklarının korunmasıyla ilgili ulusal ve uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırdı. Ayrıca, çatışma bölgelerine zorla geri gönderme yasağı ilkesine bağlı kalma çağrısında bulundu. Diğer örgütler ise Avrupa Birliği’nden “Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin haklarının ihlaline yönelik fonlama ve desteği durdurmasını” ve “Suriyeli mültecileri ve diğer mültecileri hedef alan nefret söylemine katılan Türk siyasi partileri ve şahsiyetlerine derhal yaptırım uygulamasını” talep etti.
Bu rapor, “Syrians for Truth and Justice” araştırmacıları tarafından Temmuz 2023’te internet üzerinden toplanan 6 ayrıntılı ve doğrudan tanıklığa dayanmaktadır. Kaynaklar, görüşmelerin gönüllü niteliği ve paylaşılan bilgilerin nasıl kullanılacağı konusunda bilgilendirilmiş ve bu raporun yayımlanması da dahil olmak üzere, onayları alınmıştır. Tanıkların beşi, ifadelerinin hassasiyeti nedeniyle kimliklerini gizli tutmayı tercih ederken, biri, bir medya çalışanı, bilgilerini açıkça paylaşmayı kabul etti. Rapora dayanak oluşturan tüm kaynaklar “geçici koruma” kartı ya da (Kimlik) sahibi kişilerden oluşmaktadır.
-
Zorla Sınır Dışı Edilme:
“Syrians for Truth and Justice” tarafından elde edilen tanıklıklara göre, sınır dışı etme işlemleri genellikle kötü koşullar altında ve gözaltındaki kişilere baskı yapılarak gerçekleştiriliyor. Tutuklular, geri gönderme merkezlerinde uzun süreli gözaltında tutulmak ya da “gönüllü geri dönüş” belgelerini imzalamaya zorlanmak arasında seçim yapmaya zorlanıyorlar. Bazı kişiler, imzalamadıkları takdirde dövülmekle tehdit edildiklerini belirtti. Ayrıca, Türk hükümeti, bazı mültecilerin Türkçe dilini bilmemesinden ve belgelerin içeriğini anlamamalarından faydalanıyor; belgelerin ne hakkında olduğu veya hangi sorumlulukları doğurduğu ancak işlem tamamlandıktan sonra açıklanıyor.
Dikkate değer, bu uygulamaların, Türk yetkililerinin Suriyeli mültecilerle olan ilişkilerinde bir yöntem haline geldiği dikkat çekiyor. “Syrians for Truth and Justice” daha önceki birçok raporunda, yetkililerin tutukluları “gönüllü geri dönüş” belgelerini imzalamaya zorlamak için şiddet kullandığını belgelemişti.
-
“İmzalamazsan parmaklarını kırarız”:
Türk göçmenlik yetkilileri, geri gönderme merkezlerindeki tutukluları “gönüllü geri dönüş” formunu imzalamaya zorlamak için tehdit yöntemini kullanıyor, böylece kişinin baskı altında kalmadan Suriye’ye döndüğü izlenimi yaratılıyor. Geri gönderme merkezindeki görevlinin isteklerini imzalayip yerine getirmekle doğrudan tehdit edilen “Müeyyed”in başina gelen de buydu.
Rukneddin doğumlu 32 yaşındaki Müeyyed, 2013 yılından beri Bursa’da yasal olarak “kimlik” sahibi olmasına ve ayni şehirde yaşamasina rağmen, bu durum onu Suriye’ye zorla sınır dışı edilmekten koruyamadı. Müeyyed, “Suriye için Hakikat ve Adalet” ile başından geçenleri paylaşarak şunları anlattı:
“Türk yetkilileri, 14 Temmuz 2024 tarihinde, çalıştığım restorandaki patronum ile yan dükkandaki berber arasında çıkan bir sorun nedeniyle beni ve 10 kişiyi gözaltına aldı. Olayla ilgim olmamasına rağmen, olaydan üç gün sonra, 7 gençle birlikte kuzeye (Suriye’ye) sınır dışı edildim. Sınır dışı edilmemiz 17 Temmuz Pazar günü, Türkiye’nin resmi tatil gününe denk geldi”.
Türk yetkilileri, Suriyeli mültecileri sınır dışı etmek için resmi tatil günlerini kullanarak, onların insan hakları örgütleri, avukatlar veya resmi dairelerle iletişim kurmasını engelliyor.
Müeyyed, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bursa’da Milliyet Caddesi’ndeki geri gönderme merkezine girdiğimizde, tüm belgelerimizi ve diğer eşyalarımızı aldılar ve bizi geri gönderme belgesini imzalamaya zorladılar. Merkezdeki tutuklulardan biriyle görüşmeden önce, diğerleri bize imza atmamamiz ve beklememiz gerektiğini söylemekten korkuyorlardi, çunku onlar aylarca direndiler. Yetkililer, bize korku salmak için tehdit ve yıldırma taktikleri kullandı. Görevli, bize tek tek, “İmzalamazsan parmaklarını kırarız” dedi, bu da emirlere itiraz etmemiz halinde söylediklerini gerçekleştireceklerinden korkmamıza neden oldu”.
-
Üçüncü Bir Ülke Seçme Hakkının Verilmemesi:
20 Nisan 2024 tarihinde, Türk yetkilileri gazeteci Muhammed Bilal’i ve 70 kişiyi, İstanbul’da yeni bir çalışma izni alamadığı için Türkiye’den ayrılmak amacıyla Mısır’dan güvenlik onayı almasına rağmen, Bab al-Hawa sınır kapısından sınır dışı etti. Daha sonra bir başka otobüsle 35 kişiyi, aralarında kadınlar ve 5 yaşından küçük bir çocuk da olmak üzere, sınır dışı etti.
Muhammed, “Syrians for Truth and Justice” kuruluşu’na Türkiye’den sınır dışı edilme hikayesini şöyle anlattı:
“2021 yılında Türkiye’ye girdim ve Urfa’daki Türk Göç İdaresi’nden kimlik aldım. Daha sonra Gaziantep’e taşındım ve orada 7 ay kaldım. Ardından İstanbul’a taşındım ve çalışma iznimi aldım, tüm belgelerim yasaldı. Ancak Şubat 2023’teki depremden sonra, zarar gören bölgelerden olduğum için çalışma iznimi yenileyemedim ve Eylül 2023’e kadar her üç ayda bir yenilenmesi gereken yol izni almak zorunda kaldım”.
Şubat 2024’te İstanbul’da Türk polisi Muhammed Bilal’i durdurdu ve geçici koruma kartını inceledikten sonra onu Arnavutköy’deki polis merkezine götürdüler. Görevli, Muhammed’e adresinin Urfa’da kayıtlı olmadığını ve İstanbul’da kalmasının yasalara aykırı olduğunu söyledi.
Ona, adresini yeniden kaydettirip orada yaşaması için 15 gün süre verdiler. Muhammed, Urfa’ya taşınması durumunda yaşam masraflarını hesapladı ve bunun kendisi için uygun olmadığını gördü.
Muhammed, Mısır’a gitmek için yaklaşık 3000 dolar harcayarak seyahat belgelerini hazırlamaya başladı. Urfa’ya seyahat etmek ve yurt dışı seyahat izni almak için otogara giderken Türk polisi onu tutukladı ve Arnavutköy’deki Göç İdaresi’ne götürdü. Muhammed, “Syrians for Truth and Justice”e yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Görevli, beni iki gün gözaltında tuttuktan sonra gönüllü geri dönüş belgelerini imzalamamı istediğinde, Mısır’a gitmek istediğimi açıkladım. Yanımda bulunan belgelerimi, pasaportumu ve güvenlik onayını gösterdim. Ancak, bu belgeleri kabul etmediler ve Mısır’a gitmek için vize almam gerektiğini söylediler (Oysa ki Mısır, suriyelilerin sadece güvenlik onayı almayı şart koşuyor ve vizeyi havalimanında veriyor). Onlardan sadece Dubai’ye vize almak için 24 saat süre istedim, ancak bu talebimi de reddettiler ve imzalamakta ısrar ettiler. İmzalamayı reddettiğimde beni dövmeye başladılar, küfürler ettiler ve vücudumun çeşitli yerlerine tekme ve coplarla vurdular”.
▪ Bürokratik Zorluklar Aileleri Ayırıyor:
2013 yılında Suriyeli mülteci “Ammar” (takma isim), 12 kişilik ailesiyle birlikte Türkiye’ye girdi. Ailesiyle birlikte üç yıl boyunca Mardin’deki kampta kaldıktan sonra, Gaziantep’e ve ardından İstanbul’a taşındılar. Ancak “Kimlik” (geçici koruma kartı) kayıtlarını İstanbul’a taşıma çabaları başarısız oldu. Bunun yerine, kayıtlarını Urfa’ya taşımaya karar verdiler ancak İstanbul’da kalmaya devam ettiler, bu durum da Ammar’ı doğrudan sınır dışı edilme riskiyle karşı karşıya bıraktı. Ammar, “Suriye için Hakikat ve Adalet”e hikayesini şöyle anlattı:
“İstanbul’da yasadışı ikamet ettiğim için gözaltına alındıktan sonra, iç sınır dışı işlemiyle Urfa’ya gönderildim. Urfa’daki polis merkezini her 15 günde bir ziyaret etmem şart koşuldu ve bu karara sadece iki ay boyunca uydum. Ancak iş bulamadığım, ailemi ve ayrildiğim eşimi çok özlediğim için İstanbul’a geri dönmeye karar verdim. Nisan 2024’te, İstanbul’a geri döndükten sonra, arabaya bindikten yaklaşık 5 kilometre sonra Türk polisi tarafından tekrar yakalandım. Urfa’daki Harran kampında gözaltına alındıktan sonra Suriye topraklarına sınır dışı edildim”.
Ammar, tanıklığını şu sözlerle tamamladı:
“Kamp, sadece Suriye’ye sınır dışı edilmek üzere tutuklananlar için değildi; aynı zamanda kampa ulaşamayan kadın ve çocukların ailelerinin tamamının bulunduğu, Avrupa Birliği logolarını taşıyan (karavanlar) da gördüm. Yaklaşık 1000 Suriyeli ile birlikte beş ayrı grup halinde tutulduk. Bir gün içinde 220 kişiyle birlikte sınır dışı edildim”.
▪ Yaşam Koşullarını İyileştirme Girişimi Nedeniyle Sınır Dışı Edilme:
Suriyeli mültecilere yönelik geniş kapsamlı baskılar ve zor yaşam koşulları, birçok mültecinin Avrupa ülkelerine göç etmeyi ve sığınmayı düşünmesine neden oldu. Bu kişiler arasında, “geçici koruma kartı” taşıyan ve bu rapor için “Syrians for Truth and Justice” kuruluşu onlarla konuştu, ancak Türkiye ile Bulgaristan arasındaki kara yolunu kullanarak, Kendi yaşam koşullarını ve ailelerinin yaşamlarını iyileştirmek için avrupa’ya göç etmeye çalıştıktan sonra kuzeybatı Suriye’ye sınır dışı edilen iki kişi de bulunuyor.
Halep’ten olan ve “Ahmed” (takma isim) olarak anılan bu kişilerden biri, 1 Eylül 2023 tarihinde Türkiye topraklarında 74 kişiyle birlikte Türk yetkililer tarafından yakalandı. Avrupa’ya Türkiye ve Bulgaristan üzerinden kara yoluyla gitmeye çalışırken yakalanan bu kişiler, daha sonra genellikle 200 kişiyi barındıracak şekilde tasarlanmış “Edirne” sınır dışı merkezine götürüldü, ancak orada yaklaşık 2000 kişinin, aralarında 100 kadın ve 25 çocuğun da bulunduğu bir kalabalıkla karşılaştılar. Bu kişilerin hepsi kuzey Suriye’ye sınır dışı edilmek üzere tutuluyordu. Ahmed, bu durumla ilgili olarak şunları söyledi:
“Benimle birlikte yakalanan 74 kişi dört gün sonra Gaziantep’e götürüldü ve serbest bırakıldılar, ancak benim kaydımda G99 kodu göründüğü için insan kaçakçılığı suçlamasıyla karşı karşıya kaldım ve bu suçlama nedeniyle Gaziantep’teki (Oğuzeli) sınır dışı merkezinde 35 gün gözaltında tutulduktan sonra kuzey Suriye’ye sınır dışı edildim”.
Ahmed, “Syrians for Truth and Justice” kuruluşu’na Mersin’de kayıtlı bir kimliğe sahip olduğunu, ancak yaşam koşullarının zorluğu ve Suriyeli mültecilere yönelik geniş çaplı baskılar nedeniyle Avrupa’ya göç etmeyi ve orada sığınmayı düşündüğünü belirtti.
Suriyeli mültecilere yönelik baskılar artarak devam etti ve farklı şekillerde kendini gösterdi. Bunlar arasında sadece belirli mahallelerde ikamet etmelerine izin verilmesi, iç seyahat izni alma zorunluluğu ve hareket özgürlüklerinin kısıtlanması, kötü ekonomik koşullar, kira fiyatlarının artışı ve çevrelerindeki toplum tarafından günlük yaşamda maruz kaldıkları ırkçı tutumlar yer aldı.
▪ Suriye’ye Sınır Dışı Edildikten Sonra de facto otorite tarafindan gözaltina alinma:
“Syrians for Truth and Justice” kuruluşun görüştüğü 6 kaynaktan biri, sınır dışı edildikten sonra bir gencin, Türkiye destekli Suriye Ulusal Ordusu’nun kontrolündeki Cinderes şehrinde askeri polis tarafından tutuklandığını ve ailesinden gizlendiğini belirtti. Genç “Hassan” (takma isim) hakkında babası şunları anlattı:
“2014 yılında Türkiye’ye geldik ve Gaziantep’ten ‘kimlik’ aldık. 1 Mart 2022’de oğlum Hassan, 1992 doğumlu, eşim ve kızı ve eşiyle birlikte Gaziantep kimliği sahipleri için verilen (vali izni) ile Suriye’yi ziyaret etti. 15 gün sonra geri döndüler ve Türkiye Göç İdaresi’nde bilgilerini güncellediler. Ancak 2023 sonlarında yeni doğan torunum için ‘kimlik’ çıkarmaya çalışırken, göç idaresi görevlisi oğluma ‘kimliğinin’ Suriye’ye gönüllü döndüğü için iptal olduğunu söyledi. Kendisi bunu reddedip, dün Kimlik’in ulusal numarası olan “TC” numarasından ilaç satın alan annesiyle resmi bir ziyarette bulunduğunu söyleyince çalışan, oğlum ve eşime gönüllü olarak Suriye’ye geri döndüklerini söyledi, bu durum kayıtlarının durdurulmasına ve koruma kartlarının geri alınmasına yol açtı”.
Bir gün, Hassan işten dönerken Türk yetkililer tarafından tutuklandı. Temmuz 2024 başında aile, Hassan ile iletişimin kesildiğini fark etti ve bir süre sonra kendisiyle iletişim kurdu. Hassan, “Cerablus” sınır kapısında zorla ‘gönüllü geri dönüş’ belgelerini imzaladığını belirtti ve bu genç adamın telefonu kapanmadan önceki son aramaydı. Telefonu kapandıktan sonra, aile, kuzey Suriye’deki tanıdıkları aracılığıyla yerini öğrenmeye çalıştı ve Hassan’ın Cerablus’taki Suriye Ulusal Ordusu’na bağlı askeri polis tarafından tutuklandığını öğrendi.
Baba, oğlunun tutuklanma sebebini “Syrians for Truth and Justice” kuruluşu’ne şu şekilde anlattı:
“Askeri polis, oğlum Hassan’ı (şebih, rejim yanlisi) olmakla suçluyor, ancak kendisi Suriye devriminin başladığı 15 Mart 2011’de askeri personeldi ve 14 Nisan 2012’de Suriye ordusundan ayrıldı. Bu durumu doğrulayan belgeler var. Bazen, tutuklandığını ve ellerinde bulunduğunu inkâr ediyorlar”.
▪ Türkiye, Ulusal ve Uluslararası Yükümlülüklerini İhlal Ediyor:
Resmi türk verilere göre, 3.1 milyondan fazla Suriyeli mültecinin tabi olduğu “Geçici Koruma” kanununun 6. maddesi (1. fıkra) herhangi bir kişinin işkenceye, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye tabi tutulmasını ya da etnik kökeni, dini, milliyeti veya siyasi görüşleri nedeniyle hayatının veya özgürlüğünün tehlikeye atılacağı bir yere gönderilmesini yasaklamaktadır. Fıkra şu şekildedir:
Geri gönderme yasağı – MADDE 6- (1) Bu Yönetmelik kapsamındaki hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ofisi, 13 Şubat 2024’te, Suriye genelindeki de facto otoriteler ve diğer silahlı grupların keyfi gözaltılar, cinsel şiddet, zorla kaybetmeler, kaçırılmalar ve işkence gibi belgelenmiş ihlaller gerçekleştirdiğini conusunda uyardi. Raporda, “Suriye’deki genel koşulların, Suriyeli mültecilerin evlerine güvenli, onurlu ve sürdürülebilir bir şekilde dönmelerine izin vermediğine dair makul sebepler olduğu” vurgulandı. Bu durum, Türkiye’nin kendi belirlediği yasaları açıkça ihlal ettiğini göstermektedir.
Ayrıca, Türkiye’nin Suriyeli mültecilere yönelik zorunlu geri dönüşleri “gönüllü geri dönüş” olarak adlandırması, Türkiye’yi bağlayan “zorla geri göndermeme” ilkesini ihlal etmektedir. Bu ilke, Türkiye’nin 1951 tarihli Sözleşmeye imza atarken coğrafi çekinceleri olmasına rağmen, ve Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmelerde de yer almaktadır; bunlar arasında İşkenceye karşi sözleşme ve Diğer Zalimce, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamelenin ve cezaların, ve Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bulunmaktadır.
_______________________________________________________________________________________________________________